(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

Fadiş, benim hayatımın romanı

Fadiş, benim hayatımın romanı

Çocuk romanı Fadiş, 40 yaşında. Kitabın yeni baskısında yer alacak hikayenin sonu için bir yarışma başlatan Gülten Dayıoğlu, Fadiş'i ada vapurunda, ödünç aldığı daktiloyla yazmış

Çocuk muhayyilesine yerleşip kalan sıcacık bir hikaye Fadiş'inki. 1971'de ilk kez yayımlanan Fadiş romanının baş karakteri, dağılmış bir yuvanın, masum küçük kızıdır. Gittiği her yerde Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkmış Türkiye'nin farklı manzaralarına, dönemin toplumunun birbirinden farklı yönlerine şahit olur. Okur, oradan oraya sürüklenen Fadiş'le birlikte, dönemi temsil eden pek çok kahramanı da tanıma imkanı bulur. Romanın yazarı ise, ilk romanı Fadiş'in ardından, Yeşil Kiraz, Dört Kardeştiler, Suna'nın Serçeleri, Parpat Dağı'nın Esrarı, Mo'nun Gizemi gibi 30'a yakın romanıyla okurları kimi zaman köylere, kimi zaman fantastik hikayelere sürükleyen Gülten Dayıoğlu. Türkiye'de çocuk edebiyatı denince akla gelen ilk isimlerden. Ayşegül serisinin de ilk çevirmeni olan Dayıoğlu, çocuklara duyduğu sevgisi bugün hâlâ taptaze olan bir ilkokul öğretmeni aynı zamanda. 40. yılını kutlayan Fadiş'in yazılış hikayesi de, en az roman kadar sürükleyici. Gülten Dayıoğlu'nun hayatı ise tıpkı romanlarında anlattığı kahramanlarınkiler gibi mücadele, yaşama sevinci ve umut dolu.

#Sayfa#- Tüm kitaplarınızda mücadeleci, umut dolu kahramanlar var. Ama bireyden değil, toplumdan kaynaklanan bir kurtuluş yolu çiziliyor... - İçimden öyle geliyor. Bir tek Kiraz ya da Fadiş mutlu olmuş, benim için önemli değil.
Ulusça mutlu olabilmek önemli. Tüm insanlık adına düşünüyorum.
- Nereden ilham aldınız? - Yıkılmış bir yuvadan geri kalan bir kız çocuğu Fadiş. Çok üzücü ama ben orada kendi hayatımdan örnek vermişim. 30'lu yaşlarımdaydım o kitabı yazdığımda ve tıpkı Fadiş gibi, annem babam ayrılmıştı. Onu yedirememiştim kendime. Hâlâ da konu açıldı mı, irkilirim. Kitapta herkes kendinden bir şey buluyor. Çünkü Fadiş, sekiz değişik yerde yaşar. Kitabı yazarken, böyle bir planım yoktu.
Sonradan Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde, Fadiş'in 30. yılı sebebiyle bir sempozyum yapıldı. Orada 30 küsur kişi bildiri verdi Fadiş'le ilgili.
Üstün Dökmen dedi ki, 'Ustaca bir kurgu var. Prizma gibi, hayatın değişik yönlerini izlemiş, herkes kendinden bir şey buluyor.' Oturduğum yerde küçüldüm.
İlk romanımdı ve hiç böyle bir planım yoktu.
Kahve molasında onu buldum. 'Çok teşekkür ederim ama o prizmayı bilmiyordum o zamanlar,' dedim. O zaman hoca dedi ki, 'Böylece yazarlığınızın doğuştan gelen bir yetenek olduğu bir kez vurgulandı'.
- Kitaplarınızda şehir çocukları köyle tanışıyor. Siz köyde yaşadınız mı? - Yaşadım o köy hayatını. Kütahya'nın Emek ilçesindeydik. İki yıl kadar köyde yaşadık. Hayatımın en renkli yıllarıydı. Bütün eserlerimde izleri vardır. 2. Dünya Savaşı sonrasıydı. Ama biz sıkıntı hissetmedik.
Kitaba da yansıdığı gibi, çok renkli geçti o dönem. Radyo yok, hiçbir şey yok. Bir bardak çay bile yok. Sabah çorbamızı içer, evden çıkardık, o kadar. Tabii bütün bunlar alt yapısını oluşturdu edebiyatımın. Fadiş'i de 1961'de yazmaya başladım. Evliydim, çocuğum oldu. Beni yazmaya sürükleyense Yapı Kredi Yayınları'nın açtığı yarışma oldu.

EL YAZISIYLA YAZDIM
- Ne zamandı? - 1964 olsa gerek. 'Şu romanı bitireyim de yarışmaya gireyim,' dedim.
O sıralar ekonomik olarak zor günler yaşıyorduk.
Eşim, yeni işe başlamıştı.
Avukattı ama pek gelen giden yoktu. Özel ders vermeye başladım, öğretmenliğin yanında.
Dönemin, aranan özel ders hocalarından biri oldum. Türkçenin yanı sıra sosyal bilgiler gibi dersler verirdim. Bir de tabii genç bir hanım olmamın da etkisi vardı.
İstanbul'un tanınmış ama tutucu aileleri, bir erkek öğretmeni eve almaktan tedirgin olurdu.
- Çok yorucu günlerdi herhalde? - Bir yandan yeni anne olmuşum, bir yandan da roman yazıyorum. O süreçte Büyükada'ya derse gidiyorum. Bir ailenin üç kızına da ders veriyorum. Sabah gider akşama kadar onlarla olur sonra eve dönerdim. Pazar günleriydi bu ders. Eşim çocuğa bakardı. Fadiş'in temelini, ada vapurunun bodrum katında, o derslere giderken oluşturdum. Yaz tatili, herkes adaya gidiyor, şen şakrak üst katları dolduruyor. Alt kat ise bomboş olurdu.
Üç saat sürerdi ada vapuru. Üç saat de akşam dönerken sürerdi.
- Sonra ne oldu? - O altı saat, altın saatlerdi benim için. El yazısıyla deftere yazıyorum. Ama yarışmaya katılmak için eseri daktiloyla yazmak gerekiyor. Fakat eşimin o zaman daktilosu yoktu. Talatpaşa'da da öğretmendim ben o zaman. Okul müdürüne gittim. 'Hafta sonları okulun daktilosunu ödünç alabilir miyim?' diye sordum. Mırın kırın etti biraz, sonra 'Buyur al,' dedi. Aldım ama bin pişman oldum. Kocaman bir daktilo. Bir de sapı kırık. Onu taşıyacak taşıt da yok, taşıt olsa da, taksiye verecek para da yok. Getire götüre bir hal oldum.
- Bir yandan da bebek büyütüyorsunuz... - Hiç sormayın, o da bir yandan. Ama bitirdik sonunda, yarışmaya girdik. Onat Kutlar vardı Vedat Nedim Tör yarışmanın başında; rahmetle anıyorum. İlk 10'a kalmışım, birinciliği alamamışım. Mehmed Seyda almış, Bir Gün Büyüyeceksin ile. Çok üzüldüm, kırıldım, küstüm. Düşünün, gece daktiloyla yazıyorum, komşular kızıyor, gürültü yapıyor diye. Koydum kitabı rafa, altı yıl durdu. 1971'de Abdi İpekçi, Milliyet Yayınları'nı kurmuştu.
Hedefi, yerli yazarları öne çıkarmaktı, özellikle çocuk edebiyatı alanında. Milliyet'te yazıyordum o zaman. Tarık Dursun K., genel yayın müdürüydü. 'Bu kitapta iş var,' dedi.
Yalnız dili ağdalıydı. Hukuk okudum bir dönem, onun etkisiydi. Sonra oturdum dilini arıttım.
- Hiç yayımlanmayabilirdi yani... - Orada küsmüş durabilirdi. Ama iki buçuk ayda 10 bin baskı tükendi.
Türkiye'nin çocuk edebiyatındaki ilk bestseller'ı. Fadiş'i film yapmak istediler, yozlaşır diye izin vermedim. Fadiş, 40 yıldır sabrı, direnci, sevgiyi, duyarlılığı temsil ederek, üç kuşağa hizmet verdi.
- Çocuk edebiyatına Ayşegül serisini çevirerek de katkıda bulundunuz.
- Cağaloğlu'ndan bir yayınevi beni aradı.
Çok yaygın değildi o dönem bu tarz çeviriler.
Çeviri değil tabii aslolan, adaptasyon, yani uyarlama önemli. Benden beş kitap adapte etmemi istediler. Yaptım. Ama zordu.
Kitabın birinde Ayşegül çiftlikte biberonla domuz besliyor. Olur mu? Olmaz tabii.
Hepsini koyun yaptık.

#Sayfa#

Kızım olsaydı, adını Ayşegül koyacaktım
"Bir kızım olsaydı, adını Ayşegül koyacaktım. Onun yerine kitaba koydum. İki oğlumuz oldu. Hiç unutmuyorum, Ayşegül çevirisi için 500 lira avans verdiler. 16 kitap yaptım. Her şeyi de bizim topluma göre uyarlamışım, yayınevine 'Siz devam edin,' dedim. Pek çok çocuk o seriden okuma yazmayı öğrendi. Bugün Gelincik dizisi var benim yazdığım. Şimdi o, Ayşegül'ün yerini aldı. 17 kitaplık bir dizi. Hepsinin içinde de çocuk var, hayat var."

KİTABIN SONUNU ÇOCUKLAR TAMAMLAYACAK
- Fadiş'in yeni baskısında ne değişiklik olacak? - Okurlar Fadiş'in sonunu çok merak ediyor. Yeşil Kiraz'ın da devamını istiyorlar. Ama Fadiş için güzel bir şey yapıyoruz. Diyoruz ki, 'Bu kitabı okuyan Fadiş'in devamını kendisi yazsın'. İlköğretim seviyesinde çocuklardan, 10-15 sayfalık bir şey istiyoruz. Seçilen birkaç yazı, kitaba basılacak. Ve belki birinde üç yazı, öbür baskıda başka üç hikaye olacak. Yani Fadiş'in sonunu çocuklar yazacak.




Diğer Cumartesi Sabah Haberleri

'Üçüncü göz'e inanıyorum
Motosiklete atlayıp doğuma gittim!
Aşk acısı topuklu ayakkabı giydirdi
İstinye'ye 'Cabrio' fabrikası kurdular!
Okul, insan doğasına aykırı
İstanbul için sanat vakti!
Kendi elektriğini kendin üret
İçinden cinayet geçen filmler
İstanbul Moda Haftası'nın 'erkekleri'
A'dan Z'ye Moda
Köpek eğiticisi kadınlar
DVD ekranı
Politikacıların müzisyen sevdası
En iyi 100 Türk filmi
Meyveli kokteyllere devam
Terasta modern mey hane
www..com.tr
Facebook’un en iyi gazetesi
SABAH’ı beğen,
son dakika haberlerini kaçırma
facebook.com/Sabah
Son dakika haberlerini
Twitter’ın en iyi gazetesi
Sabah’da takip et
twitter.com/sabah
Sosyal Medya' nın En Çok Paylaşılanları
ÜCRETSİZ SABAH BÜLTEN ÜYELİĞİ

Üye olun, son dakika haberleri e-postanıza gelsin.

Adı Soyadı :
E-posta :
Üye Ol